Öncelikle, organlar yaratıldıkları sistemin içinde ancak eksiksiz ve kusursuz işlediklerinde faydalı olabilirler. Eksik, hatalı ve hasta organlar, içinde bulundukları sistemde sorun oluşturur, hatta canlının ölümüne varan hasarlara sebep olurlar. Bu nedenle, bir organın hiç yoktan yavaş yavaş gelişmesi asla söz konusu olamaz. Çünkü canlı organizmalar çok komplekstirler ve sistemlerindeki her parçanın ayrı ayrı mükemmel işlemesi şarttır.
E. Deniz Özsoy’un, organlardaki benzeşimden yola çıkarak evrimsel bağ kurulması konusundaki iddiası ise, hiçbir somut mantığa dayanmaz. Evrimciler farklı canlılardaki benzer görünümlü (homolog) organları öne sürerek, bu canlıların ortak bir atadan geldiklerini savunurlar. Farklı canlı türleri arasındaki yapısal benzerlikler biyolojide "homoloji" olarak adlandırılır. Fakat EVRİMCİLERİN HOMOLOJİ İLE İLGİLİ İDDİALARININ CİDDİYE ALINABİLMESİ ÖNCELİKLE İÇİN BENZER ORGANLARIN, BENZER DNA ŞİFRELERİ TARAFINDAN KODLANMIŞ OLMASI GEREKİR. OYSA BU BENZER ORGANLAR, ÇOĞUNLUKLA ÇOK FARKLI GENETİK KODLAR TARAFINDAN BELİRLENMEKTEDİR, farklı canlıların DNA'larındaki benzer genetik kodlar da, çok farklı organlara karşılık gelmektedirler.
Söz konusu iddianın ciddi sayılabilmesi için ayrıca bu benzer yapıların embriyolojik gelişim süreçlerinin, yani yumurtadaki ya da anne karnındaki gelişim aşamalarının da birbirlerine paralel olması gerekir. Oysa benzer organlar için bu embriyolojik süreç her canlıda birbirinden farklıdır.
Bir kurbağanın ön ayaklarında parmak vardır, insan elinde de parmak vardır, demek ki insanın atası kurbağadır veya sineklerin de kuşlarında kanatları vardır, demek ki bu iki hayvan evrimsel olarak bağlantılıdır mantığı tamamen mantık dışıdır. Bu Darwinist mantık şuna benzer; bir termit yuvası da bir gökdelen de bulundukları ortamda yüksek yapılardır, katlardan oluşurlar, havalandırma sistemleri vardır. Her ikisinde de odalar mevcuttur ve her ikisinin de kullanım amacı barınmak ve dış şartlardan korunmaktır. Her ikisinde de çok sayıda birey barınabilir. Demek ki termit yuvası ile bir gökdelen evrimsel olarak bağlantılıdır.
Konuyla ilgili olarak Avustralyalı biyokimya profesörü Michael Denton, homolojinin evrimci yorumunun genetik açmazını şöyle belirtmektedir:
Homolojinin evrimci temeli, belki de en ciddi olarak, görünürde benzer olan yapıların, farklı türlerde bütünüyle farklı genler tarafından belirlendiği anlaşıldığında çökmüştür. Moleküler düzeyde, her canlı sınıfı özgün, farklı ve diğerleriyle bağlantısızdır. Dolayısıyla moleküller, aynı fosiller gibi, evrimci biyoloji tarafından uzun zamandır aranan teorik ara geçişlerin olmadığını göstermiştir...1
Moleküler düzeyde hiçbir organizma bir diğerinin "atası" değildir, diğerinden daha "ilkel" ya da "gelişmiş" de değildir... Eğer bu moleküler kanıtlar bundan bir asır önce var olsaydı... organik evrim düşüncesi hiçbir zaman kabul görmeyebilirdi.2
İşte Darwinistlerin homoloji yanılgısı, yani farklı canlılardaki benzer organın evrimsel bir bağlantıya işaret ettiği tezi tamamen yanlıştır. Ayrıca Darwinistlerin sadece organlar düzeyinde değil, moleküler düzeyde öne sürdükleri homoloji iddiası da geçersizdir. Evrimciler, farklı canlı türlerinin DNA şifrelerinin ya da protein yapılarının benzer olduğundan söz ederler ve bunu, bu canlı türlerinin birbirlerinden evrimleştiklerinin delili olarak yorumlarlar.
Canlıların temel yaşamsal işlevleri birbiriyle aynıdır ve insan da canlı bir bedene sahip olduğuna göre, diğer canlılardan farklı bir DNA yapısına sahip olması beklenemez. İnsan da diğer canlılar gibi proteinlerle beslenerek gelişir, onun da vücudunda kan dolaşır, hücrelerinde her an enerji üretilir. Darwinistler, eğer sözde ortak atadan evrimleşme teorisini delillendirmek istiyorlarsa, birbirinin atası olduğu iddia edilen canlıların moleküler yapılarında da bir ata-torun ilişkisi olduğunu göstermek zorundadırlar. EVRİMCİ TEZE GÖRE CANLILARIN KOMPLEKSLİKLERİNDE KADEMELİ BİR ARTIŞ YAŞANMIŞ OLMALI, BUNA PARALEL OLARAK DA GENETİK BİLGİLERİNİ OLUŞTURAN KROMOZOMLARININ SAYISININ KADEMELİ OLARAK ARTMASI BEKLENMELİDİR. FAKAT ELDE EDİLEN VERİLER BU TEZİN TAMAMEN HAYAL ÜRÜNÜ OLDUĞUNU GÖSTERMEKTEDİR. Örneğin, domatesin 24 kromozomu varken, çok daha kompleks bir organizmaya ve sistemlere sahip olan Copepode yengecinin sadece 6 kromozomu vardır. Ya da, tek hücreli bir canlı olan Euglena'da 45 kromozom bulunurken, Amerika'da yaşayan büyük bir timsah türü olan Alligatörde 32 kromozom bulunur. Bununla birlikte mikroskobik bir canlı olan Radiolaria'da 800'den fazla kromozom vardır. Evrimin ünlü teorisyenlerinden Rus bilim adamı Dobzhansky, canlılar ve DNA'ları arasındaki bu kuralsız ilişkinin evrimin açıklayamadığı büyük bir sorun olduğunu şöyle ifade etmektedir:
Daha kompleks organizmaların genelde basit olanlara göre hücrelerinde daha fazla DNA'ları vardır. Fakat bu kuralın dikkat çeken istisnaları vardır. Amphiuma (amfibiyen), Propterus (bir akciğerli balık) ve hatta sıradan kurbağalar ve kara kurbağaları tarafından geçilen insan ise, liste başı olmaktan çok uzaktır. Neden bu durum bu kadar uzun zamandır bir bilmece olarak kaldı?3
Sonuç olarak, canlılarda benzer organların varolması, aralarında evrimsel bağlantı olduğuna işaret etmez. Her canlı Allah tarafından yaratılmıştır.
1. Michael Denton, Evolution: A Theory in Crisis, London, Burnett Books, 1985, s.145
2. Michael Denton, Evolution: A Theory in Crisis, London, Burnett Books, 1985, s.290-291
3. Theodosius Dobzhansky, Genetics of the Evolutionary Process, Columbia University Press, New York & London, 1970, ss.17-18.
2. Michael Denton, Evolution: A Theory in Crisis, London, Burnett Books, 1985, s.290-291
3. Theodosius Dobzhansky, Genetics of the Evolutionary Process, Columbia University Press, New York & London, 1970, ss.17-18.
No comments:
Post a Comment