Thursday, September 24, 2009
DARWINISTS ARE IN MOURNING IN FRANCE
DARWINISTS ARE TERRIFIED AND BAFFLED BY THE WORLD THAT ARISES IN OUR BRAINS
MOSAIC EVOLUTION DECEIT
ARCHAEOPTERYX IS A PERFECT FLYING BIRD
WHAT DARWINISTS SAID, WHAT HAPPENED THEN
DARWINISTS COULD NOT SPECULATE ON THE PLATYPUS:
- The platypus is a mosaic life form. In other words, it has characteristics belonging to more than one species.
- Although it is a mammal, it lays eggs. It is covered in fur, has milk glands and suckles its young.
- Its mouth resembles a bird beak and, again like birds, it has webbed feet.
- It has venom and leaves its eggs to hatch in a burrow, like reptiles.
- Fossil remains of the creature dating back to the age of the dinosaurs have been found (208-146 million years ago). And it has never changed over the intervening years.
- Tiktaalik is also a mosaic life form, like the platypus, and all its characteristics show it to be a perfect life form. The only difference between it and the platypus is that Tiktaalik is extinct and thus liable for use as a tool for Darwinist speculation.
- If the platypus were also extinct and if its remains had been discovered by Darwinists, then in all probability it would have been heralded as a prominent intermediate form, just like Tiktaalik.
- The fact is, however, that the platypus IS A FULLY FORMED AND FLAWLESS LIFE FORM that is still alive today and HAS NEVER CHANGED AT ALL OVER THE LAST 200 MILLION YEARS.
OBSTACLES TO TRANSITION FROM WATER TO LAND
THE CLAIM THAT 'NEANDERTHALS ARE THE APE-LIKE ANCESTORS OF MAN' IS FRAUDULENT
'PILTDOWN MAN' WAS A HOAX
Thursday, August 27, 2009
RASTGELE MUTASYONLAR CANLILIĞI YOK EDER, BİRBİRİYLE UYUMLU ORGANLAR MEYDANA GETİREMEZLER
Darwinistler, canlıların tesadüfi mutasyonlar sonucu evrimleştiklerini ve kör ve şuursuz mutasyonların şu an yeryüzünde gördüğümüz muhteşem canlı çeşitliliğini meydana getirdiğini iddia ederler.
Bu iddia ciddi bir mantık hezimetidir.
Mutasyonlar, canlı hücresinin çekirdeğinde bulunan ve genetik bilgiyi taşıyan DNA molekülünde, radyasyon veya kimyasal etkiler sonucunda meydana gelen kopmalar, bozulmalar ve yer değiştirmelerdir. MUTASYONLAR %99 ORANINDA ORGANİZMAYA ZARAR VERİRLER. %1 oranında etkisizdirler. Herhangi bir organizmaya FAYDA SAĞLAMIŞ HERHANGİ BİR MUTASYON TESPİT EDİLMEMİŞTİR. Dahası,
- Darwinistlerin iddiasına göre, mutasyon, vücudun her yerinde orantılı ve birbirine uyumlu değişiklikler yapmak zorundadır.
- Örneğin evrimcilerin iddiasına göre rastgele mutasyonlarla sağ tarafta iddia ettikleri şekilde kulak oluştuysa, sol tarafta da rastgele mutasyonların aynı simetride aynı şekilde duyan, aynı özelliklere sahip ikinci bir kulağın oluşturması gerekir. Örs, çekiç, üzengi her birinin aynı şekilde mükemmel olarak eşit şekilde meydana gelmesi gerekir.
- Rastgele mutasyonların kalp kapakçıklarını iki tarafta da aynı şekilde oluşturması gerekir. Darwinistlerin iddiasına göre mutlaka mutasyonların bütün kapakçıkları, kulakçıkları eşit uyumda, hatasız, tam yerli yerinde ve aynı anda meydana getirmesi gerekir. Vücudun her bir organında bunun bu şekilde olması gerekir.
- Yoksa büyük çelişkiler olur, bir kulağı ters, bir dişi farklı, tek gözü alnında tek gözü burunda garip yapıların meydana gelmesi gerekir. Canlılıkta böyle bir dengesizlik olmadığına göre, Darwinistlerin iddiasına göre mutasyonların her şeyi simetrik ve uyumlu şekilde meydana getirmesi geremektedir.
- Fakat % 99’u zararlı, %1’i etkisiz mutasyonların faydalı olması; akılcı, uyumlu, simetrik, organları aynı anda meydana getirebilmeleri imkansızdır.
- Mutasyonlar düzgün bir yapıya adeta makinalı tüfekle ateş etmek gibidir. Sağlam bir şeyin üzerine ateş açılması o yapıyı tamamen ortadan kaldırır. Tek bir tanesinin etkisiz kalması veya vücuttaki mevcut bir enfeksiyonu yakarak iyileştirmesi bir şeyi değiştirmemektedir. Organizma zaten kendisine isabet eden 99 mermi ile yerle bir olmuştur.
Tuesday, August 25, 2009
ORGANLARIN BİRBİRİNE BENZEMESİ EVRİM DELİLİ OLAMAZ
Öncelikle, organlar yaratıldıkları sistemin içinde ancak eksiksiz ve kusursuz işlediklerinde faydalı olabilirler. Eksik, hatalı ve hasta organlar, içinde bulundukları sistemde sorun oluşturur, hatta canlının ölümüne varan hasarlara sebep olurlar. Bu nedenle, bir organın hiç yoktan yavaş yavaş gelişmesi asla söz konusu olamaz. Çünkü canlı organizmalar çok komplekstirler ve sistemlerindeki her parçanın ayrı ayrı mükemmel işlemesi şarttır.
E. Deniz Özsoy’un, organlardaki benzeşimden yola çıkarak evrimsel bağ kurulması konusundaki iddiası ise, hiçbir somut mantığa dayanmaz. Evrimciler farklı canlılardaki benzer görünümlü (homolog) organları öne sürerek, bu canlıların ortak bir atadan geldiklerini savunurlar. Farklı canlı türleri arasındaki yapısal benzerlikler biyolojide "homoloji" olarak adlandırılır. Fakat EVRİMCİLERİN HOMOLOJİ İLE İLGİLİ İDDİALARININ CİDDİYE ALINABİLMESİ ÖNCELİKLE İÇİN BENZER ORGANLARIN, BENZER DNA ŞİFRELERİ TARAFINDAN KODLANMIŞ OLMASI GEREKİR. OYSA BU BENZER ORGANLAR, ÇOĞUNLUKLA ÇOK FARKLI GENETİK KODLAR TARAFINDAN BELİRLENMEKTEDİR, farklı canlıların DNA'larındaki benzer genetik kodlar da, çok farklı organlara karşılık gelmektedirler.
Söz konusu iddianın ciddi sayılabilmesi için ayrıca bu benzer yapıların embriyolojik gelişim süreçlerinin, yani yumurtadaki ya da anne karnındaki gelişim aşamalarının da birbirlerine paralel olması gerekir. Oysa benzer organlar için bu embriyolojik süreç her canlıda birbirinden farklıdır.
Bir kurbağanın ön ayaklarında parmak vardır, insan elinde de parmak vardır, demek ki insanın atası kurbağadır veya sineklerin de kuşlarında kanatları vardır, demek ki bu iki hayvan evrimsel olarak bağlantılıdır mantığı tamamen mantık dışıdır. Bu Darwinist mantık şuna benzer; bir termit yuvası da bir gökdelen de bulundukları ortamda yüksek yapılardır, katlardan oluşurlar, havalandırma sistemleri vardır. Her ikisinde de odalar mevcuttur ve her ikisinin de kullanım amacı barınmak ve dış şartlardan korunmaktır. Her ikisinde de çok sayıda birey barınabilir. Demek ki termit yuvası ile bir gökdelen evrimsel olarak bağlantılıdır.
Konuyla ilgili olarak Avustralyalı biyokimya profesörü Michael Denton, homolojinin evrimci yorumunun genetik açmazını şöyle belirtmektedir:
Homolojinin evrimci temeli, belki de en ciddi olarak, görünürde benzer olan yapıların, farklı türlerde bütünüyle farklı genler tarafından belirlendiği anlaşıldığında çökmüştür. Moleküler düzeyde, her canlı sınıfı özgün, farklı ve diğerleriyle bağlantısızdır. Dolayısıyla moleküller, aynı fosiller gibi, evrimci biyoloji tarafından uzun zamandır aranan teorik ara geçişlerin olmadığını göstermiştir...1
Moleküler düzeyde hiçbir organizma bir diğerinin "atası" değildir, diğerinden daha "ilkel" ya da "gelişmiş" de değildir... Eğer bu moleküler kanıtlar bundan bir asır önce var olsaydı... organik evrim düşüncesi hiçbir zaman kabul görmeyebilirdi.2
İşte Darwinistlerin homoloji yanılgısı, yani farklı canlılardaki benzer organın evrimsel bir bağlantıya işaret ettiği tezi tamamen yanlıştır. Ayrıca Darwinistlerin sadece organlar düzeyinde değil, moleküler düzeyde öne sürdükleri homoloji iddiası da geçersizdir. Evrimciler, farklı canlı türlerinin DNA şifrelerinin ya da protein yapılarının benzer olduğundan söz ederler ve bunu, bu canlı türlerinin birbirlerinden evrimleştiklerinin delili olarak yorumlarlar.
Canlıların temel yaşamsal işlevleri birbiriyle aynıdır ve insan da canlı bir bedene sahip olduğuna göre, diğer canlılardan farklı bir DNA yapısına sahip olması beklenemez. İnsan da diğer canlılar gibi proteinlerle beslenerek gelişir, onun da vücudunda kan dolaşır, hücrelerinde her an enerji üretilir. Darwinistler, eğer sözde ortak atadan evrimleşme teorisini delillendirmek istiyorlarsa, birbirinin atası olduğu iddia edilen canlıların moleküler yapılarında da bir ata-torun ilişkisi olduğunu göstermek zorundadırlar. EVRİMCİ TEZE GÖRE CANLILARIN KOMPLEKSLİKLERİNDE KADEMELİ BİR ARTIŞ YAŞANMIŞ OLMALI, BUNA PARALEL OLARAK DA GENETİK BİLGİLERİNİ OLUŞTURAN KROMOZOMLARININ SAYISININ KADEMELİ OLARAK ARTMASI BEKLENMELİDİR. FAKAT ELDE EDİLEN VERİLER BU TEZİN TAMAMEN HAYAL ÜRÜNÜ OLDUĞUNU GÖSTERMEKTEDİR. Örneğin, domatesin 24 kromozomu varken, çok daha kompleks bir organizmaya ve sistemlere sahip olan Copepode yengecinin sadece 6 kromozomu vardır. Ya da, tek hücreli bir canlı olan Euglena'da 45 kromozom bulunurken, Amerika'da yaşayan büyük bir timsah türü olan Alligatörde 32 kromozom bulunur. Bununla birlikte mikroskobik bir canlı olan Radiolaria'da 800'den fazla kromozom vardır. Evrimin ünlü teorisyenlerinden Rus bilim adamı Dobzhansky, canlılar ve DNA'ları arasındaki bu kuralsız ilişkinin evrimin açıklayamadığı büyük bir sorun olduğunu şöyle ifade etmektedir:
Daha kompleks organizmaların genelde basit olanlara göre hücrelerinde daha fazla DNA'ları vardır. Fakat bu kuralın dikkat çeken istisnaları vardır. Amphiuma (amfibiyen), Propterus (bir akciğerli balık) ve hatta sıradan kurbağalar ve kara kurbağaları tarafından geçilen insan ise, liste başı olmaktan çok uzaktır. Neden bu durum bu kadar uzun zamandır bir bilmece olarak kaldı?3
Sonuç olarak, canlılarda benzer organların varolması, aralarında evrimsel bağlantı olduğuna işaret etmez. Her canlı Allah tarafından yaratılmıştır.
2. Michael Denton, Evolution: A Theory in Crisis, London, Burnett Books, 1985, s.290-291
3. Theodosius Dobzhansky, Genetics of the Evolutionary Process, Columbia University Press, New York & London, 1970, ss.17-18.
VİRÜSLER EVRİM GEÇİRMEZ, SAHTE EVRİMİN KANITI DEĞİLDİRLER
Virüsler, bilinen canlı hücrelerinden farklı organizmalardır ve hayatta kalabilmek için mutlaka bir canlı hücresine ihtiyaç duyarlar. Virüsler, organelleri olmayan protein kılıflarından ibarettirler. Virüslerde de DNA ve RNA yapıları mevcuttur ve bu yapılarda zaman zaman mutasyonlar meydana gelir. Virüslerde meydana gelen mutasyonların, diğer canlı hücrelerinde meydana gelen mutasyonlardan farkı, virüslerde meydana gelen mutasyonların çoğunun virüslere bir zarar vermemesidir. Çünkü virüsler, tek başına fonksiyonel bir özelliğe sahip değildirler, işlev gösterebilmeleri için mutlaka bir başka hücreye yerleşip onun imkanlarından faydalanmaları gerekmektedir. Fakat diğer organizmalar için durum farklıdır. Örneğin aynı mutasyonların meydana geldiği bir bakteri hücresi derhal hastalanacak ve ölecektir.
Darwinistler, virüslerde meydana gelen mutasyonları, kendi teorilerine delil göstermeye çabalamaktadırlar. Bunun için tek dayanak noktaları söz konusu mutasyonların virüse zarar vermemesidir. Oysa mutasyonlar ne kadar fazla gerçekleşirse gerçekleşsin, virüsler hiçbir şekilde bir başka canlıya dönüşmemektedirler. Meydana gelen mutasyonlar sonucunda milyonlarca yıldır hiçbir virüste yavaş yavaş organeller oluşmaya başlamamıştır, virüs bir prokaryot hücreye dönüşmemiştir. Virüsler tarih boyunca içinde DNA barındıran protein kılıfları olarak kalmışlardır. Çünkü MUTASYONLAR DNA YAPISINA YENİ BİRŞEY EKLEYEMEZ VE CANLIYA YENİ ÖZELLİKLER KAZANDIRAMAZLAR. Ayrıca virüslerde meydana gelen mutasyonlar, yalnızca belirli bir genetik ortalamanın etrafında dönüp dolaşan kalıtsal dalgalanmalardan ibarettir.
Virüslerle ilgili, programda bahsedilen diğer konu ise, domuz gribi gibi virüs kaynaklı hastalıkların kendiliğinden oluştuğu yanılgısıdır. Domuz gribine yol açan ve insanlara da bulaşabilen A/H1N1 virüsü, kuş gribi, insan gribi ve domuz gribi virüslerinin birleşimiyle oluşmuş bir virüstür. Bu virüsün oluşabilmesi için çok önemli bir şart vardır. A/H1N1 virüsü, ancak domuzların solunum yollarındaki reseptörlerde oluşabilir. Yani domuzların solunum yollarındaki özel reseptörler olmadan, doğada bu virüs kendi kendine oluşamaz. Dolayısıyla Ender Helvacıoğlu’nun bu konuda vermiş olduğu bilgi hatalıdır. Ayrıca A/H1N1 virüsünün bu reseptörlerde oluşması için, yukarıda da saydığımız 3 virüsün yani kuş gribi, domuz gribi ve insan gribi virüslerinin zaten mükemmel şekilde var olmaları gerekir. Dolayısıyla burada hiç yoktan kendi kendine meydana gelen bir yapı yoktur.
Yüce Allah her canlıyı mükemmel olarak yaratmıştır ve canlılar, hiçbir değişime uğramadan tarih boyunca en mükemmel halleriyle var olmuşlardır. Darwinizm’in en büyük açması, bu gerçeğin apaçık ortada oluşudur.
Monday, August 24, 2009
ARCHAEOPTERYX MÜKEMMEL BİR UÇUCU KUŞTUR
Archaeopteryx muhtemelen ilk kuşlarla ilgili olarak tüylerin ve uçuşun en eski kökeni ile ilgili pek bir şey söyleyemez, çünkü Archaeopteryx, MODERN ANLAMDA, BİR KUŞTUR. (Hank Hanegraaff, Fatal Flaws "What Evolutionists Don't Want You To Know", W Publishing Group, 2003 s. 19)
- Darwinistlerin Archaeopteryx’in bir ara form olduğuna dair iddiaları büyük bir aldatmacadır.
- Archaeopteryx dişleri ve pençelerinde tırnakları olan mozaik canlıdır. Günümüzde yaşayan iki tür kuşta, Touraco corythaix ve Hoatzin’de dallara tutunmaya yarayan pençeler vardır. Geçmişte aynı zamanda başka dişli kuşların yaşadığı bilinmektedir.
- Ayrıca dişler, dinozorların diş yapılarından çok farklıdır. Bu kuşların atası olduğu iddia edilen Theropod dinozorlarının dişlerinin üstü testere gibi çıkıntılıdır ve kökleri de dardır.
- Aynı araştırmacılar, aynı zamanda Archæopteryx ile onun sözde ataları olan Theropod dinozorlarının bilek kemiklerini karşılaştırmışlar ve aralarında hiçbir benzerlik olmadığını ortaya koymuşlardır.
- Darwinistler daha önceden uçmak için gerekli kasların tutunduğu gögüs kafesinin altında bulunan göğüs kemiğinin var olmadığını iddia etmişlerdi. Fakat 1992 yılında bulunan yedinci Archæopteryx fosilinde göğüs kemiği vardı. Bu bulgu canlının uçamadığına dair tüm iddiaları ortadan kaldırmıştır.
- Archæopteryx'in günümüz kuşlarınınkinden farksız olan asimetrik tüy yapısı, canlının mükemmel olarak uçabildiğini göstermektedir.
- Archæpoteryx'in uçuş tüylerinin geometrisi modern uçucu kuşlarınki ile tamamen aynıdır, uçucu olmayan kuşların ise tüyleri simetriktir. Tüylerin kanat üzerindeki düzeni de modern kuşlarınkiyle benzerdir... Uçuş tüyleri en az 150 milyon yıldan beri durağandır (değişmemiştir). (Robert L. Carroll, Patterns and Processes of Vertebrate Evolution, Cambridge University Press, 1997, s. 280-81)
- A. D. Walker, Archaeopteryx'in kulak bölgesini de incelemiş ve kulak yapısının günümüz kuşları ile aynı olduğunu belirtmiştir.
- Wales Üniversitesi, Biyoloji Bilimleri Enstitüsü'nden J. Richard Hinchliffe embriyolar üzerinde modern izotopik teknik kullanarak, kuşların kanatlarının II, III ve IV. parmaklardan oluşurken, Theropod dinozorlarının ellerinin I, II ve III. parmaklardan oluştuğunu saptamıştır. Bu Archæopteryx-dinozor bağlantısını savunanlar için büyük bir problemdir. Hinchliffe'nin araştırma ve gözlemleri, ünlü bilim dergisi Science'ın 1997 yılındaki bir sayısında yayınlanmıştır.
- Archæopteryx'in atası olarak gösterilen theropod dinozorları, aslında Archæopteryx'ten daha gençtirler.
- En önemlisi, ARCHÆOPTERYX İLE AYNI DÖNEMDE YAŞAMIŞ OLAN MÜKEMMEL UÇUCU KUŞLARIN BULUNMASIDIR. 140 milyon yıllık LIAONINGORNIS ve 120 milyon yıllık CONFUCIUSORNIS mükemmel birer uçucu kuşturlar.